damalinsesiyiz
  Aleviliğin Doğuşu
 
Anadolu Alevîliği, kimilerine göre islam dışı eski bir inanış, kimilerine göre islamın bozulmamış hali kimilerine göre ise islam ile Türk inanç sisteminin birleştirilmesiyle oluşmuştur. Arap Aleviliği diye de bilinen Nusayrilik ise paralellikler taşısa da farklı bir tarihin ve kültürün ürünüdür. Anadolu aleviliği peygamberin (Muhammed) ölümünden sonra yaşanan birtakım siyasi anlaşmazlıklar neticesinde Ali'yi destekleyen grubun temellerini attığı ve tarih boyunca İran, Irak ve Suriye'de egemen olan Şia (Şiilik) inancının Türk yorumudur. Bu inancın Türkiye'de yerleşmesi büyük oranda 10. ve 11. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. İçinde islamla birlikte orta asya Türklerinin inanç sistemi olan Şamanizm'den de öğeler barındırdığı iddia edilir. Alevilik bir başka deyişle, Hacı Bektaş-ı Veli gibi, Anadolu'da yaşayan birtakım Türk tasavvufçuların yaptıkları islami yorumdur.

Çorum- Amasya Yöresi Aleviliği
Bektaşi tarikatına dayanan bir alevilik olup namaz oruç hac gibi dini ritüelleri yerine getirirler. Camiye giderler. Amelde hanefi ,inançta maturidi tarikatta bektaşidirler. Bektaşiler, hanefiliğin ruhsatlarındaki geniş yelpazeyi kullanan aleviler olup arak tarzı arpadan yapılan içkilere de hanefi alimleri şüphe kaydıyla izin verirler.Cemevlerinede osmanlı döneminde bektaşi olan yeniçeri ordusunun kaldırılmasıyla beraber dededilen(kapatılan)bektaşi tekkelerinde yaptıkları zikirleri sohbetleri yapmak ,çalgılarını çalmak için bir araya gelirler.


Sıraçların Aleviliği
Dinin emirlerini yerine getirmeyenlere aleviler kadimden buyana sıraç derler. Bunlar dinin emirlerini yerine getirmeyen , örğütlerin eline geçen ateist yapılanmadaki alevilere de verilen addır.


Hatay Yöresi Aleviliği
Nusayrilik karışımı muarreplerin aleviliğidir.


Dersim Aleviliği
Tunceli aleviliğide denir.

Sivas Aleviliği
Kısmen çorum yöresi aleviliğine benzer.


Kars aleviliği

İran AleviliğiŞia aleviliği olup şiilerin namaz ve oruçları anadolu aleviliğinden farklıdır.

Aleviliğin Doğuşu
Aleviliğin kökeni genel olarak Hz. Muhammed’in vefatı sonrasında yaşanan gelişmelere dayanmaktadır. Ancak Anadolu Aleviliği ele alınırken islamöncesi ve sonrası birçok farklı dinsel ve kültürel unsuru da gözden kaçırmamak gerekmektedir.Önce Aleviliğin doğuşuna yolaçan gelişmeleri görelim:

Hz. Muhammed’in vefatı sonrasında ortaya çıkan kimin halife olacağı sorunu, Alevi-sünni meselesinin ilk tohumlarını atmıştır. Hz. Muhammed daha sağlığında birçok kez Hz. Ali’nin halefi olacağını vurgulamıştı. Hz. Muhammed’in soyu, kızı Hz. Fatıma’yı eş olarak verdiği Hz. Ali’den devam etmişti.Hz. Muhammed Mekke’ye Hicret ettiği zaman da ailesine ve işlerine bakmak üzere Hz. Ali’yi yerine bırakmıştı. Üstelik Peygamber Hz. Ali’nin katıldığı hemen hemen bütün savaşlarda onu komutan olarak atamıştır.

Bilindiği üzere Hz. Muhammed Veda Haccı dönüşünde (632) Gadîru Hum adlı yerde beraberindeki müslümanlarla konaklayarak bir konuşma yapmış ve bu konuşmasında kendisinden sonra amcasıoğlu ve damadı Hz. Ali’nin müslümanlara önder yani halife tayin olduğunu ifade etmişti. Orada aralarında İkinci Halife Ömer’in de bulunduğu müslümanlar bundan dolayı Hz. Ali’yi kutlamışlardı.

Ölmeden önce Hz. Muhammed “Bana bir kalem ve kağıt getirin size bir vasiyet yazdırayım ki, benden sonra ihtilafa düşmeyesiniz.” demiş ancak bu isteği yerine getirilmemiş ve Peygamber vasiyetini yazamadan vefat etmişti. Daha sonra Hz. Ali ve diğer aile üyeleri Peygamberin defin işleriyle uğraşırken, Ebu Bekir ve Ömer’in de aralarında bulunduğu ensar ve muhacirin ileri gelenleri iktidar kavgasına başlamışlardı bile. Bu iktidar mücadelesi Ebu Bekir’in halife olması ile sonuçlanmış, daha sonra sırasıyle Ömer ve Osman halife olmuşlardır. Sonuç olarak bu üç kişinin halifelikleri, deyim yerindeyse Peygamberin Ehli Beytine rağmen gerçekleşmiş, bu nedenle yüzyıllardır tartışılagelmiştir. Hz. Ali ve Hz. Fatıma bu halifelikleri onaylamamakla birlikte, iktidar uğruna gerginlik yaratmaktan da kaçınmışlar, bu haksızlığı sineye çekmeyi uygun görmüşlerdir.

Alevi-Sünni meselesinin ilk çıkışı özetlemeğe çalıştığımız bu halifelik meselesine dayanır. Ehli Beytin başına gelenler ve bunlardan en önemlisi Kerbela Olayı ise Aleviliğin siyasal ve düşünsel bakımlardan daha da olgunlaşmasına ve Araplar dışındaki diğer uluslar arasında da yayılmasına neden olmuştur.Şimdi bu gelişmeleri görelim:

Osman’ın halifelik dönemi (644-656), daha önce tohumları ekilmiş bulunan bölünmelerin, problemlerin su yüzüne çıktığı bir dönem olmuştur. Halife Osman’ın yönetiminde akrabalarına, yani Emevi ailesine gösterdiği aşırı yakınlık ve valiliklere onları tayin etmesi ve diğer suistimaller ona karşı Irak, Mısır, Hicaz ve Surite’de yoğun bir hoşnutsuzluk duyulmasına yolaçmıştır. Valileri halka kötü davranıyor olmalarına rağmen onları koruyucu bir tutum takınmış, sonuçta Mısır, Basra ve Kûfe’den yola çıkan gruplar Halife Osman’ın evini kuşatarak onu öldürmüşlerdir.(656)

Üçüncü Halife Osman’ın öldürülmesi sonrası Hz. Ali halifeliği sahabenin ısrarları üzerine kabul etmiştir. Hz. Ali iç karışıklıkların çok yoğun olduğu bir dönemde ve bu karışıklıkları sonlandırmak amacıyla halifelik görevini kabul etmiştir. Daha önce Osman’ın aleyhinde bulunmuş olan Hz. Muhammed’in eşlerinden Ayşe, Talha ve Zübeyr, Hz. Ali’nin halife olması sonrasında onu Osman’ın ölümünden sorumlu tutarak Cemel savaşına yolaçmışlardır. Cemel Savaşı Hz. Ali’nin galibiyetiyle sonuçlanmıştır. Hz. Ali bu olaydan sonra Şam’da hüküm sürmekte olan ve kendisine biat etmeyi reddeden Şam Valisi Muaviye sorununun çözümüne girişti. Muaviye, Hz. Ali’yi Osman’ın ölümünden sorumlu tutuyor ve Şam’da bunun propagandasını yapıyordu. Hz. Ali’nin uyarıları sonuçsuz kalınca Hz. Ali ve Muaviye Orduları arasında Sıffin Savaşı (657) başlamış oldu. Hz. Ali’nin ordusu savaşı kazanmak üzereyken, Muaviye’nin yakın adamı Amr İbn-ül As’ın, askerlerin mızraklarının ucuna Kuran sayfalarını bağlatarak “Allahın kitabı sizinle bizim aramızda hakem olsun.” diye bağırtması sonucu Hz. Ali’nin ordusu saldırıyı durdurdu. Bu şekilde Amr’ın hilesi işe yaramış ve iki taraftan hakemler seçilmiş, bir sonuca ulaşılamamıştır. Burada Hz. Ali’nin ordusundan ayrılan bir grup da Hariciler adını almışlardır. Böylece müslümanlar Hz. Ali yandaşları, Muaviye yandaşları ve Hariciler olmak üzere üçe bölünmüş oluyorlardı. Hz. Ali vefatından önce Haricilere yönelik askeri bir harekat düzenlemiş, önemli bir bölümünü yok etmişti. 24 Ocak 661’de ise Hz. Ali, İbn Mülcem adlı bir harici tarafından uğradığı saldırı sonucunda şehid olmuştur.

Bu şekilde Emevi hükümdarı Muaviye iktidara yönelik siyasal amaçlarını ne pahasına olursa olsun elde etmeye uğraşmış, Sıffin’de Hz. Ali’ye yenileceğini anlayınca hileye başvurmuş ve Hz. Ali’nin vefatı ile Emevi saltanatını kurma amacına ulaşmıştır. Hz. Ali’nin vefatı sonrası Şam ve Mısır dışında bütün eyaletler Hz. Hasan’a biat etmişlerdi. Muaviye kendi iktidarı için tehlikeli saydığı Hz. Hasan’ı zehirletmekten de çekinmedi. Muaviye, Ehli Beyte ve Hz. Ali yandaşlarına her türlü eziyeti yaptırmış, camilerde Hz. Ali’ye lanet okutmuş ve kendisinden sonra oğlu Yezid’in halife olmasını sağlamak yoluna gitmişti. Hz. Hasan’ın zehirletilmesiyle Yezid’in önünde en büyük engel olarak Hz. Hüseyin bulunmaktaydı.

Yezid ilk iş olarak Medine Valisi ve akrabası Velid’e bir mektup yazarak, özellikle Hz. Hüseyin’in muhakkak kendisine uymasının sağlanmasını, bunu reddederse öldürülmesini emrediyordu. Doğal olarak Hz. Hüseyin’in Yezid gibi bir zalime itaat etmesi mümkün değildi. Hz. Hüseyin, Muhammed Hanefi’nin de tavsiyesiyle 4 Mayıs 680 gecesi, bütün aile fertlerini yanına alarak Mekke’ye gitti. Ayrıca, Hz. Hüseyin’in Yezid’e biat etmediğini ve Mekke’ye gittiğini öğrenen Kûfeliler de Hz. Hüseyin’e elçiler göndererek Kûfe’ye davet ile kendisini halife olarak tanıyacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcaoğlu Müslim’i uygun bir ortam sağlamak için Kûfe’ye gönderdiyse de Müslim Yezid’in adamlarınca yakalanarak idam edildi. Hz. Hüseyin Mekke’den Kûfe’ye doğru yola çıktığı sırada Müslim öldürülmüştü.

Hz. Hüseyin ve beraberindekiler Kerbela’ya geldiklerinde hem susuz bırakılmış, hem de binlerce kişilik ordu tarafından sarılmış durumdaydılar. Yezid’in Kûfe valisi Ubeydullah, Hz. Hüseyin’in geri dönmek, Yezid’le görüşmek veya islam sınırlarından birine gitmek isteklerinden hiçbirini kabul etmedi. Esasen onun görevi Yezid’in emrini yerine getirmek, yani Hz. Hüseyin’i öldürmekti. Çünkü biliyordu ki Hz. Hüseyin yaşadığı sürece efendisi Yezid’e rahat yoktu. Sözde müslümanlardan oluşan koskoca bir ordu iktidar uğruna kendi dinlerinin Peygamberinin torununu ve ailesini katletmeye kararlıydı.

Nihayet 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) günü Hz. Hüseyin son hazırlıklarını yaptı ve Yezid’in ordusuna yaklaşarak hitab etmek istediyse de, bu anlamlı konuşma Yezid’in ordusunu pek etkilemedi. Çok dengesiz bir şekilde başlayan savaşta Hz. Hüseyin’in 23 süvari ve 40 piyadeden oluşan savaşçıları öğleden sonraya gelindiğinde gittikçe azalmış bulunuyordu. Hz. Hüseyin de bu az sayıda insanla yaya olarak savaşıyordu. Sonunda Şimr’in emriyle her yandan hücum edilerek Hz. Hüseyin şehid edildi.Sonra çadırlar yağma edildi, hasta olan İmam Zeynel Abidin de öldürülmek istendiyse de engellendi. Bu çirkin savaşın en küçük kurbanı ise daha altı aylık bir bebek olan Hz. Hüseyin’in oğlu Ali Asgar’dı. Hz. Hüseyin tarafında şehid olanlar yetmiş iki kişi idi.

Kerbela olayı yüzyıllara damgasını vurmuş bir tarihsel olaydır. Bu olay o zamanki müslüman memleketleri halklarını o kadar etkiledi ki Emevi saltanatı kökünden sarsıldı. Kerbela Olayı İran ve Hicaz’da duyulunca halkta Emevilere karşı büyük bir kin oluştu ve isyan hareketleri başgösterdi. Yezid’in Mekke ve Medine’ye saldırması ise bardağı taşıran son damla oldu. Özet olarak , camilerde Hz. Ali’ye küfür ettirilmesi, önce Hz Hasan’ın daha sonra da Hz. Hüseyin ve ailesinin ki Peygamberin soyu onlardan devam ediyordu, acımasızca öldürülmeleri, Emevi Hanedanına karşı muhalif bir düşünsel ve siyasal temeli olan bir harekete yolaçtı. Bu harekete Hz.Ali yandaşlığı veya Alevilik demek mümkündür.

Anadolu Alevîliği, kimilerine göre islam dışı eski bir inanış, kimilerine göre islamın bozulmamış hali kimilerine göre ise islam ile Türk inanç sisteminin birleştirilmesiyle oluşmuştur. Arap Aleviliği diye de bilinen Nusayrilik ise paralellikler taşısa da farklı bir tarihin ve kültürün ürünüdür. Anadolu aleviliği peygamberin (Hz. Muhammed) ölümünden sonra yaşanan birtakım siyasi anlaşmazlıklar neticesinde Hz. Ali'yi destekleyen grubun temellerini attığı ve tarih boyunca İran, Irak ve Suriye'de egemen olan Şia (Şiilik) inancının Türk yorumudur. Bu inancın Türkiye'de yerleşmesi büyük oranda 10. ve 11. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. İçinde islamla birlikte orta asya Türklerinin inanç sistemi olan Şamanizm'den de öğeler barındırdığı iddia edilir. Alevilik bir başka deyişle, Hacı Bektaş-ı Veli gibi, Anadolu'da yaşayan birtakım Türk tasavvufçulara bağlı olduğunu söyleyen kişilerin yaptıkları islami yorumdur.


Alevilerin yoğun olduğu iller



Alevilikte İbadet
Aleviler, Hz. Muhammed (S.A.V.)'in son peygamber olduğuna, Hz. Ali (R.A.)'nin ise veliliğine (ya da imamlığına) inanırlar. Ibadetlerini Cem evinde yaparlar. Ramazan ayı´nda 30 gün değil Kadir gecesini bağlayan günlerde 3 gün oruç tutarlar. Muharrem ayında ise 10 ila 12 gün oruç tutarlar. Çünkü Ramazan ayı gibi Muharrem ayının da farz olduğuna inanılır. Kur´an´daki şu ayetin haklı olduklarını gösterdiğini düşünürler; (Bakara Süresi 183/184 Ayet) Ey iman sahipleri! Oruç sizden öncekiler üzerine yazıldığı gibi sizin üzerinize de yazılmıştır. Bu sayede korunmanız umulmaktadır. Sayılı günlerdir.'' Muharremden sonra da üç gün Hizir Orucu tutarlar. Alevilerin namaz kılmadığını söylemek doğru değildir.Aleviler Cem Evinde 3 Secdelik Ibadetlerini yapmaktadır. (3 rekat namazı). Aleviler Bayram namazı kılar ve ayrıca günde beş vakit değil yatmadan önce yönlerini Kabe´ye çevirerek 2 secdelik ibadetini yaparlar. (2 rekat namaz)

İnanç
Alevilik'te dört kapı kırk makam Allah'a ulaşmanın yol rehberidir. Alevi düşüncesinde, insan sevgisi çok büyük bir değer alır. Her varlığın Allah'ın bir parçası olduğuna inanırlar, ve o varlığı incitmek Allahı incitmek ile bir tutulur.





Önemli kişiler
Hz. Muhammed
Hz. Hatice
Hz.Fatıma
Hz.Ali
Hz. Hamza
Hz. Hasan
Hz. Hüseyin
Hz.Imam Zeynelabidin
Hz.Imam Muhammed Bakır
Hz.Imam Cafer-i Sadık
Hz.Imam Musa´El Kazim
Hz.Imam Ali bin Musa`El Riza
Hz.Imam Aliyüll Taki
Hz.Imam Muhammedüll Naki
Hz.Imam Hasan´ül Askeri
Hz.Imam Muhammed Mehdi
Sücaddin veli (Pir) Sücaddin Veli
(Pir) Hacı Bektaş-i Veli
Pir Sultan Abdal
Pir Sey Rıza
Abdal Musa
Hassan Sabbah
Hüseyin Gazi
Battal Gazi
Seyyit Battal Gazi
Mustafa Kemal Atatürk
Ali İlhami Dede
Balim Sultan
İshak Baba
Sahkulü
Aşık Mahzunı Şerif
Aşık Nurşani
Aşık Daimi
Aşık Gülabı
Aşık Vedayı
Aşık Veysel
Aşık Şümmani
Aşık Hüdai
Aşık İbreti
Aşık Ferrahi
Aşık İhsani
Aşık Miskini
Aşık Erbabı
Şah Hatayı
Aşık Miskini
Aşık Beyhani
Aşık Hüseyin Çırakman
Dadaloğlu
Eşrefoğlü Rumi
Davut Suları
Seyyid Nesimi
Yemini
Virani
Dertli Divani
Aşık Dertli
Kul Himmet
Kul Himmet Üstadim
Dervis Ali
Dervis Muhammed
Aşık Mücrimi
Karaca Ahmet
Ali Ekber Çiçek
 
  Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!